Nietzsche Kimdir?
Nietzsche Kimdir?
Kim ısıtır beni bir daha, kim sever?
Uzat sıcacık ellerini!
Uzat gönül mangallarını!
Boylu boyunca uzanmış, ürperti içinde
Yarı ölüler gibi, ayakları ovuşturulan,
Sarsılmışım ah! bilmediğim bir yüksek ateşten ötürü
zangır zangır titrerken, buzdan oklarla
avlamışsın beni, düşünce!
Nitelendirilemez! Gizli kapaklı! Tüyler ürpertici!
Sen, bulutların ardındaki avcı!
Şimşeklerin yüzünden hasta düşmüşüm,
sen istihzalı göz, bana karanlık bakışlar atan!
Yatıyornın öylece,
kıvrılmış, iki büklüm, acısını çekmiş olarak
tüm ebedi ezaların,
vurulmuş olarak,
sayende, zalim avcı,
ey meçhul – tanrı …
Friedrich Wilhelm Nietzsche 15 Ekim 1844’te Sachsen’in Prusya hakimiyeti altında
bulunan bölümündeki Lützen’e bağlı Röcken’de Lutherci bir ailenin çocuğu olarak doğdu.
Ancak büyük babası ve babası devlete sadık ve pietist rahipler olmuşlardı. Nietzsche’nin
babası, Prusya kralı IV. Friedrich Wilhelm’in sadık bir hizmetkârıydı. Bu nedenle, ilk oğlu
kralın yaş gününde dünyaya gözlerini açtığında, başka bir isimle vaftiz edilme şansı yoktu.
Felsefesinin aksine, Nietzsche felsefe yapmaya başlayınca iş
ilginçleşmeye başlıyor. O zaman Nietzsche ustalık, ikna yeteneği ve keskin zekâ bakımından kendisinden önceki ve sonraki tüm filozoflarla yarışabilir
Eserlerini okuduğunuzda, bizlerde felsefenin gerçekten de önemli bir şey olduğu izlenimi uyanıyor.
Nietzsche, faşizmin kendi zamanındaki öncülerini hor görürdü; antisemitizm ise onu tiksindirirdi.
İlk önce babası Friedrich Ludwig öldü. yıl 1849. Otopsi sonucunda “beyin yumuşaması” teşhis edildi
Nietzsche’nin biyografları, Nietzsche’nin deliliğini babasından almadığından eminler.
Nietzsche’nin çocukluğu Naumburg’ta, annesi, kız kardeşi, anneannesi ve evde kalmış iki teyzesiyle geçti.
Kadınlarla çok erken yaşta yaşadığı bu deneyimler Nietzsche’’in hayatında belirgin izler bıraktı.
Nietzsche kadınlarla olan başarısız ilişkilerinden sonra kadın düşmanı olmuştu.
Zerdüştte, insanın kadınlar arasında dolaşırken kamçısını eksik etmemesi öğüdünü verir.
Almanya’nın en prestijli okulu Pforta tarafından yetiştirildi kendisi derslerinin en başarılı öğrencisiydi.
On sekiz yaşına geldiğinde inancından şüphe etmeye başlar.
Nietzsche on dokuz yaşına geldiğinde, papaz olabilmek için Bonn Üniversitesinde
ilâhiyat ve klasik filoloji öğrenimine başlar
Nietzsche aynı dönemde şu sonuca vardı: “Tanrı öldü.”
Bir sonraki yıl üniversitesini değiştirerek Leipzig’e yerleşir ve ilâhiyat eğitimine son vererek klasik filoloji üzerinde yoğunlaşır.
Nietzsche Leipzig’e Ekim 1865’de varır. yirmi bir yaşındadır ve hayatı üzerine
daha sonra etki edecek iki olay yaşar. Önce, ziyaret ettiği bir genelevde, daha sonraları zihinsel bulanıklığına neden olacak frengi mikrobunu kapar. O dönemlerde bu hastalık henüz tedavi edilebilir değildi.
ikinci olay Nietzsche Schopenhauer’in “İstem ve Tasarım olarak Dünya” adlı eserini keşfeder.
Schopenhauer’in üslûbu ve karamsarlığı onu çok derinden etkiler: “Burada her
satır vazgeçiş, yadsıma ve kabulleniş çığlığıydı; burada, dünyayı, yani yaşamı ve insan doğasını
ürkünç bir muhteşemlikle gördüğüm bir aynaya baktım… Burada hastalık ve şifayı, sürgünü ve sığınağı, cehennemi ve cenneti gördüm.” diyecekti.
Nietzsche’yi Schopenhauer felsefesinin
hayranı olur. Nietzsche’nin inanabileceği hiçbir şeyi kalmamıştı. Schopenhauer’in
karamsarlığına (pesimizmine) ihtiyaç duyuyordu ve kendi doğasına tamamen uymasa da, onun dürüstlüğünü ve gücünü keşfetmişti.
Nietzsche’nin düşüncelerinde en belirleyici olan şey, Schopenhauer’in istemin temel rolü ile
ilgili tasarımıydı. Bundan yola çıkan Nietzsche, sonunda Güç İstemini geliştirdi.
Leipzig’te bulunan besteci Richard Wagner ile tanışır.
Wagner, Nietzsche’nin babasıyla aynı yaştaydı ve bizlere aktarılan kaynaklara
göre ona şaşılası derecede benziyor olmalıydı.
Nietzsche, bilinçsizce de olsa çaresizlikle bir baba figürü arıyordu.
Wagner’le paylaştığı kısa bir süre içersinde Nietzsche onun Schonpenhauer’e olan derin sevgisini keşfeder.
Wagner parlak bir filozof olan bu genç adamın kendisine duyduğu hayranlıktan etkilenir.
Yirmi dört yaşındayken Nietzsche İsviçre’deki Basel Üniversitesinden klasik filoloji kürsüsünde profesör olmak üzere davet aldı.
Nisan 1869’da Nietzsche Basel’de ki görevine başladı ve filoloji dersleri yanında felsefe dersleri de verdi.
Baselde kültür tarihçisi Jacob Burchardt ile tanıştı. O, Basel’de ki
profesörler arasında Nietzsche ile aynı tinsel seviyeye sahip olan tek kişiydi.
Burchardt büyük bir olasılıkla, Nietzsche’nin hayatı boyunca saygı duyduğu tek kişiydi.
Temmuz 1870’de Almanya ve Fransa arasında savaş patlak verdi. Prusya için bu,
Napolyon’un kazandığı zaferlerin intikamını almak, Fransa’yı mağlup etmek ve Almanya’nın
Avrupa’daki egemenliğini sağlamlaştırmak için bulunmaz bir fırsattı.
Nietzsche vatanperverlik
coşkusuyla gönüllü hasta bakıcısı olmak için başvurur. Cephede Nietzsche ilk kez, en güçlü ve yüksek yaşama isteminin hayatta kalmak için mücadele etmekte değil, tersine
güç, savaş ve egemenlik isteminde yattığı duygusuna kapılır.
Bismarc ve Moltke Fransızları hezimete uğratırken, Nietzsche savaştaki her şeyin şanslı
şöhretli olmadığını anlar savaştan dizanteri teşhisiyle döner.
“Tragedya’nın Doğuşu”nu yazmaya başlar. Yunan kültürünün
bu parlak ve alabildiğine özgün analizinde berrak, Apolloncu (ölçülü ve düzenli), klâsik
kanaatkârlığın karşısına karanlık, içgüdüsel ve Diyonisoscu (coşkulu tutku) güçleri diker.
Nietzsche’ye göre Yunan Tragedyası bu iki unsurun kaynaşmasından ortaya çıkmış ve sonunda Sokrates’in sığ rasyonalizmi tarafından yok edilmiştir.
Nietzsche’ye göre tanrı ölmüş ve Hıristiyanlık süreci sona ermişti.
Nietzsche Hıristiyanlığı hayat karşıtı olarak görüyor, zayıf olanları yüceltmesini ve merhameti bir ahlaki estetik olarak öne sürmesini insanlığın karşısındaki en büyük tehlike olarak değerlendiriyor ve reddediyordu.
İki yıl sonra Nietzsche “insanca, Pek İnsanca” adı altında özdeyişlerini yayınladı. Bu
özdeyişler Wagner’le arasındaki kopuşu kesinleştirmişti. Nietzsche’nin Fransız sanatını övüşü,
psikolojik irdelemelerdeki keskin zekâsı, romantik hırsın maskesini düşürüşü ve olayların
ardındaki gerçekleri kavrama konusundaki eşsiz yeteneği Wagner’i aşıyordu.
1879’da Nietzsche sağlık nedenleriyle Basel’deki görevinden ayrılmak zorunda kaldı.
Zaten birkaç yıldır hastalık hastasıydı, ama şimdi gerçekten de hasta bir adam olmuştu.
Üniversite kendisine küçük bir maaş bağladı ve doktor ona daha yumuşak iklimli yerlerde
yaşamayı tavsiye etti.
Takip eden yıllarda Nietzsche İtalya’yı, Fransa’nın güneyini ve İsviçre’yi gezdi.
Hastalığını dindirecek bir iklim aradı durdu.
Üstinsan, uzun ve “dithyrambosca”( Tanrı Diyonisos’a adanan methiyeler.) bir şiir olan “Böyle Buyurdu Zerdüşt”te ortaya çıkar.
Bu şiir neredeyse dayanılmaz bir süslülük ve ciddiyet içindedir ve bu mutlak ciddiyet yazarının
tüm “ironik olma” çabalarına ve kuşun “hafifliğine” rağmen kitabı cazip tutuyor.
Nietzsche genelde çok yalnız yaşar, ucuz odalar kiralar, ara vermeden çalışır, ucuz
lokantalarda yemek yer ve o dayanılmaz baş ağrılarını ve diğer şikayetlerini elinden geldiği
kadar dindirmeye çalışırdı
Yer yıl şaşılacak derecede kaliteli bir kitap yazıyordu. “Sabah
Alacası”, “Şen Bilim” ve “İyinin ve Kötünün Ötesinde” gibi eserler, Batı uygarlığı ve onun
değerleri, psikolojisi ve tutkuları ile hesaplaştığı harikulade eleştirel kitaplardır.
1888’de Danimarkalı Musevi eğitimci Georg Brandes, Kopenhagen Üniversitesinde Nietzsche’ninfelsefesi ile ilgili ilk derslerini vermeye başlar. Ne yazık ki, bu biraz gecikmiş bir girişimdi. Gerçi o yıllarda Nietzsche dört kitap daha yazdı,
Ocak 1889’da Nietzsche Turin’de bir cadde üzerinde yürürken birden fenalaşarak yığılır. Düşerken feryatlarla, az önce kırbaç yemiş bir fayton atının boynuna sarılır.
Aşırı çalışma, yalnızlık ve çektiği acılardı bundan sorumlu olan, ama en çok da ona bulaşan frengi. Bu hastalık, “beyin felcine” neden olan üçüncü evresine ulaşmıştı.
Annesi 1897’de öldüğünde bakımını kız kardeşi Elisabeth Förster Nietzsche üstlendi.
Elisabeth Almanya’ya dönüp ağabeyinin bakımını
üstlendiğinde, onu önemli bir şahsiyet yapmaya karar verdi. Nietzsche’yi alarak, bir Nietzsche
Arşivi kurmak niyetiyle, Schiller ve Goethe’nin yaşadığı kent olarak belirli bir üne sahip olan
Weimar’a taşınır. Ardından onun yayınlanmamış yazıları üzerinde oynar ve onlara Yahudi
düşmanlığı yansıtan ve kendisini öven unsurlar katan eklemeler yapar.
(Üzerine eklentiler yapılan bu yazılar “Güç İstemi” adıyla yayınlanır. Ancak Nietzsche uzmanı Walter Kaufmann daha sonraları Elisabeth Förster-Nietzsche’nin yaptığı o saçma eklentileri ayırt etmeyi başarır ve bizlere Nietzsche’nin be en ilginç ve anlamlı kitabını gerçek tarafıyla sunar.)
O kocaman bıyıklı, üzünç verici, bezgin ifadeli ve kim olduğunu artık bilmeyen adam,
25 Ağustos 1900’de öldü.
O sıralarda eserleri, tüm hayatı boyunca beklediği yankıyı buldu. Ünü çok hızlı bir şekilde yayıldı.
“Günü birinde beni aziz ilân etmelerinden çok korkuyorum… Ben aziz biri olmak istemiyorum, öyle olmaktansa, soytarı olmayı yeğlerim…”
Nietzsche, felsefesini sistematik şekilde değil, ağırlıklı olarak aforizmalar şeklinde
kaleme aldı. Düşüncelerinin çok değişik alanlara yönelmesine rağmen tutumu daima çizgisini korur.
Güç İstemi, Nietzsche’nin felsefesindeki en önemli düşüncedir. Bu düşünceyi iki
kaynaktan geliştirir: Schopenhauer’in ve Eski Yunanlıların düşün hayatlarından. Schopenhauer, dünyanın çok güçlü ve kör olan tek bir istem tarafından yönetildiği şeklindeki eski doğu inancını devralmıştı. Nietzsche, bu fikrin içindeki potansiyeli görür ve onu insan ilişkilerine uyarlar. Nietzsche, anlattığına göre, Yunan Kültürü’nü araştırırken, Yunanlıları harekete geçirenin herhangi bir yararlı şey veya doğrudan bir avantajın değil, güç ve iktidar elde etmeye yönelik bir çaba olduğunu farkeder.
Nietzsche bundan, tüm insanlığın güç ve iktidar istemi tarafından yönlendirildiği
sonucunu çıkarır.
Ona göre, tüm eylemlerimizin temel dürtüsü işte bu enerji kaynağından beslenir.
Güç istemi çoğunlukla başka birtakım şekillerde, yani şekil değiştirerek, ortaya çıkıyor, ancak daima mevcuttu.
“Güç ve iktidar hırsı değişikliğe uğradı, ama o aynı yanardağ hâlâ yanıp
duruyor; sabırsızlık ve sınırsız sevgi kurban istiyor; ve önceleri “tanrı aşkına” yapılan şeyler,
şimdilerde para uğruna yapılıyor, ki, bu da en yüksek güç ve iktidar duygusu ve iyi hissetmeyi sağlıyor.”
Nietzsche’ye göre, bizler şu anki varoluşumuz daima tekrar edecekmiş, ve bizler,
yaşadığımız her anı sonsuza dek tekrar ve tekrar yaşamak zorunda olacakmışız gibi
davranmalıyız.
“Platon, Pascal, Spinoza ve Goethe ‘den bahsettiğimde, onların kanının benimkinde gezdiğini biliyorum.”
Nietzsche’nin gözünde bir Yunanlı, bir Fransız, bir Portekiz Musevîsi ve bir Alman, üstinsan ile aynı derecede kan bağına sahip.
Buna rağmen ırkçı lobi Nietzsche’nin üstinsanını aldı ve kendisinde yorumladı. Önce
antisemitistler, sonra da faşistler işlerine gelen bölümlere atıfta bulundu. Düşüncelerinin gevşek bağı, ki Nietzsche’nin felsefi eylemi için bu tipik bir özellik, onun felaketi oldu.
Yazılarının poetik fragmatik özelliği kasıtlı çarpıtmalar için ne yazık ki fazlaca bir
hareket alanı tanımaktadır.
Bugün üstinsan hakkında, Nietzsche’nin onu anladığı şekilde
konuşmak neredeyse imkânsız hale geldi.
Nietzsche’nin Nihilizmi:
hayata karşıt değerlerin hayattan yana değerlere baskın çıktığı, Platon’dan
başlayarak tüm Batı felsefesi geleneğine egemen olan eğilimdir.
…
Derine vur!
Vur bir kez daha!
İtip kakala, parçala bu yüreği!
Bu eza da neyin nesi
uçları köreimiş oklarla?
Neyi dikizliyorsun yine
yorgun düşmedin mi insana verdiğin ezadan,
eziyet etmekten haz alan tanrı şimşeği gözlerle?
Öldürmek değil istediğin,
yalnızca zulüm, zulüm?
‘ faksadın ne – beni üzmek mi,
sen, eziyet etmekten haz alan meçhul tanrı?